FELSEFE
Genel olarak varlıkların, prensiplerin ve sebeplerin genel bilimi şeklinde tarif edilen bilim. Yunanca filos (dost) ve sofia (bilim) kelimelerinden meydana gelmiştir ve “bilim sevgisi” ve “hikmet dostluğu” anlamına gelir. Eflâtun, felsefeyi, “varlığın sebeplerini” anlatan bir bilim olarak görmüştür. Aristo ve Orta çağ filozofları da “Prensiplerin ve sebeplerin bilimi” olarak tarif etmişlerdir.
Her bilim, kendi konusu içindeki gerçekleri araştırdığı halde, felsefe ilk ve genel olan sebeplere ulaşabilmek için bütün varlığı tetkik eder ve bu bakımdan öbür bilimlerden ayrılır. Felsefe, bu âlemin değişmez bir prensiple açıklanıp açıklanmayacağını, bu âleminin neden meydana geldiğini, varlığın şekil ve özelliğinin neden ibaret olduğunu, bu alemin niçin var olduğunu, insan da dahil olduğu halde bu alemin sonunun ne olacağını nereden gelinip nereye girileceğini inceler.
Böylece, bu soruların cevabının verilebilmesi için insan bilgisinin sınırını tayin eder. Bilgilerimizin değerini inceler.
Felsefe, bu çalışmaları ile birlikte, bilginin kaynağı meselesini de kendisine konu olarak almıştır. Bu iki esas meseleden başka felsefe, insan hareketleri ile ilgili meselelere de cevap vermeğe çalışır.Felsefe, bu çalışması ile, bir “genel bilim” özelliği taşır. Böyle olmakla beraber her bilimin kendine mahsus bir felsefesi vardır : Tarih felsefesi, eğitim felsefesi gibi.
Bugün felsefe, psikoloji, mantık, ahlâk estetik ve fizikötesi (metafizik) olmak üzere beş kısım altında okutulmaktadır, ayrı birer bilimdirler ve felsefenin başlangıcı ve vasıtası özelliğindedirler.
Felsefenin gelişmesi : Felsefenin başlangıcı, M.Ö. 600 yılına kadar Thales, ilk filozof olarak kabul edilmektedir. İyon felsefe okulundan olan Thales'in ve bu yolda gelmiş ilk filozoflar, dünyanın neden yapıldığı konusunda cevap bulmaya çalışmışlardır. Bundan sonra gelen Sofistler, ileri sürülen fikirlerin çokluğu ve değişikliği karşısında, “Nereden biliyorsunuz?”sorusunu sormuşlardır. Fakat, Sofistlerin bu sorularını da, bunlardan sonra gelen ve ahlâkçı bir filozof olarak bilinen Socrates yetersiz bulmuş, her şeyden önce “Neye yarar?” sorusunun sorulmasını gerekli görmüştür. Eflâtun ve Aristo, Socrates'ten sonra, ahlâkî felsefenin temeli haline getirmişler ve uzun yüzyıllar, filozofları etkilemişlerdir.
Romalılar, uzun süre felsefe meşalelerini, Yunandan almışlardır. Ancak, ilk yüzyılda Pyotinus, Eflâtun'un felsefesinde bazı değişiklikler ileri sürmüştür.
İslâm felsefesi de. Yunan felsefesinin büyük etkisi altında kalmıştır. Fakat, bu felsefeye, her şeyden önce, “Tanrı evrenin hayat kaynağıdır” kavramı esas olmuş, İslâm felsefesinin temeli olan “tasavvuf” görüşü doğmuştur. Farabî, İbnî Sina, bu yolda yetişmiş büyük İslâm filozoflarıdır. Gazali ise, Aristo felsefesine hücum etmiş, “Kelâm” denen İslâm felsefesinin temsilcisi olmuştur.Hıristiyanlığın yayılması üzerine, bu yolda gelen ilk filozoflar, Eflâtun'un ve Plotinus'un izleri üzerinde yürümüşler. Ortaçağ'da ise. Hıristiyan filozoflar, Aristo'nun felsefesini benimsemişlerdir. Böylece, “Skolâstik felsefe” meydana gelmiştir.
İngiliz filozofu Francis Bacon île Fransız filozofu Rene Descartes, bugünkü felsefenin kurucuları olmuşlardır. İki filozof da, felsefenin metodu üzerinde önemli fikirler ileri sürmüşler, böylece bu ilkeler, bugünkü bilimlerde güdülen metoda temel olmuştur.
Category: bilimsanat, felsefe
0 yorum